Vajinismus Başarı Hikayeleri

VAJİNİSMUS BAŞARI ÖYKÜLERİ, “GERÇEK AŞKLAR”

Birinci vajinismus hikayemiz:

Bir yılını dahi doldurmamış gencecik yeni evli çift. Birbirlerine çok yakışıyorlar. Vajinismus problemleri var. Çalıştık ve deneyimi yaşadılar. Gelin görün ki, zar muhtemelen yarım ay veya daire şeklinde idi ve deneyimlerinde kanama olmadı. Zarların yaklaşık 4/10’unun deforme olmayacağını her gelen hastama tedavi başında, eğitim sürecinde veririm. Buna rağmen tedaviden sonra erkekte buna dönük sıkıntı hissettim. Tekrar açıkladım, literatür bilgileri, kaynakları ve resimlerle anlattım. Tamam dedi yarım ağızla… Aradan 3 ay geçmeden bana gelen bilgiye göre, erkek, sözde çok sevdiği eşini, zara takılı düşüncesi nedeniyle boşuyordu.

İkinci vajinismus hikayemiz:

25 yıllık vajinismus hastamız, geçmişte tedaviler denenmiş ama başarısızlıkla sonuçlanınca 25 yıl su gibi akıp geçmiş. Erkeğin mesleğini sordum, “Bisiklet tamircisiyim,” dedi. “Ama eşimi çok seviyorum. İlişkimiz ve çocuğumuz olmasa da ona derinden duyduğum, kalben hissettiğim sevgi nedeni ile hep bağlı kaldım ve onu hiç üzmedim.” O sırada eşi de bu cümleyi gözyaşları içinde onaylıyordu.

Sizlere iki uç örnek verdim. İki çift de severek evlenmişlerdi. Birisi sevgisini kısa sürede zara değişmiş, diğeri her şeye rağmen sevgisini koruyup kollamış ve büyütmüştü.

İki sevgi arasında bir ölçüt farkı var. Günümüz gençleri, sevgiyi “bir anlık hoşlanma, fiziksel yapı, toplumsal kademe, maddiyat, sevdiği yemeklerin, sevdiği müziklerin aynı olması, seyahat ve tatil alışkanlıklarının benzer olması” gibi unsurlarla ölçebiliyor. Bunları ölçüt olarak aldığınızda evliliklerde, takip eden yıllarda sorunlar ve anlaşmazlıklar ortaya çıkıyor. İncir çekirdeğini dahi doldurmayan sebeplerden ötürü tartışmalar, kavgalar ve boşanmalar meydana geliyor. Burada biten sevgi mi? Çiftlere göre sevgi. Ama gerçekte binanın temelinde olması gereken sevginin olmadığını, dış unsurların sevgi olarak görüldüğünü, değerlendirildiğini fark ediyoruz.

Gerçek sevgi ise ikinci hikayedeki sevgidir. Bunun temelinde Mevlana’nın Şems’e duyduğu sevgi vardır aslında. “Kalben, merhameten, tüm düşünce ve duygular üzerine iki ruhun bir zihinde birleşme hâlidir.” Ve bu sevgi öyle güçlüdür ki, Şems gittiğinde Mevlana günlerce, haftalarca, aylarca gözyaşı dökmüştür. Mevlana içinden bir parçanın kopup gittiğini hissetmiştir. Onu her yerde aratmıştır.

Gençlere, seviyorum dediklerinde şunu sorarım, “Partnerin hayvanları seviyor mu? İnsanları seviyor mu? Yolda kalmışa, zorda olana yardım ediyor mu? Çiçeği, böceği, börtüyü seviyor mu? Merhameten ve kalben içindeki aşkı çevresine, doğaya, insanlara ve tüm canlılara aktarabiliyor mu? Bunları görmeye çalış. Görmeye çalışmak da yetmez, onu olaylarla ve hikayelerle sına… Merhamet ve kalbi duygu içeren olay ve hikayelere ne tepki veriyor, geri çekil bir gözlemle.

Bunları yapabiliyorsa o genci sev, öyle sev ki onu ‘bisiklet tamircisi’ gibi her şeye rağmen yaşam boyu hiç bırakma. Çünkü o seni çok sevecektir ve ne olursa olsun seni bırakmayacaktır. Bu sevgi binanın temelinde varsa bir önceki saydığın sevgi diye nitelediklerin bu temelin üzerine katları oluşturacak ve sağlam bir bina inşa edeceksin.

Mevlana’nın Şems’e duyduğu sevgiyi aranızda hissetmezsen, oradan uzaklaş. Çünkü o sevgili en ufak sorunda senden uzaklaşacaktır. Sözlerini, düşüncelerini, duygularını anlamayacaktır.”

Çocuklarımıza, gençlerimize, gerçek kalbi aşkları, sevgileri yaşanmış hikayeler üzerinden anlatın… Mitoloji uzmanı J. Campbell’in de vurgu yaptığı gibi, günümüz gençliğinin en büyük eksiği hikayelerdir. Hikayeler yaşanmış, deneyimlenmiş olaylardır. Kişi zora düştüğünde, sıkıntı yaşadığında zihni bu hikayeler üzerinden çözüm bulur. Bir anlamda hikayeler yaşamın yol gösterici haritalarıdır. Hata yapmamamıza ya da tekrar tekrar aynı hatayı yapmamıza engel olurlar…

“Mevlana, Şems’ini kaybettiğinde hıçkırıklara boğularak gözyaşlarını aylarca tutamadıysa, sen de senin için gözyaşı dökecek sevgiliyi bul…”

 

“Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kafir, ister mecusi, İster puta tapan ol yine gel, Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel… Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz, Şu tertemiz tarlaya sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz… Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk? Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik… Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.”

Mevlana